Başarının Bedeli

Başarının Bedeli
Başarının hayattaki en önemli hedef olduğuna inanmış ellerde yetiştirildim. Çocukluğumdan itibaren sadece başarıya odaklanmış, ilk ve orta eğitim basamaklarını takdirnamelerle tamamlamıştım. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini...
Başarının hayattaki en önemli hedef olduğuna inanmış ellerde yetiştirildim. Çocukluğumdan itibaren sadece başarıya odaklanmış, ilk ve orta eğitim basamaklarını takdirnamelerle tamamlamıştım. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birini dereceyle bitirdikten sonra yüksek lisansımı burslu olarak yurt dışında tamamlamış ve Amerika’da çok uluslu global bir şirkette çalışma hayatıma başlamıştım.
Çocukluk yıllarımı elimden alan başarı hırsının gençlik yıllarımı da çaldığını fark ediyor ama kendimi frenleyemiyordum. Kariyer kulesinde hızla yükseldikçe daha fazlasını istiyordum. Elde ettiğim her başarı beni tatmin etmek yerine açlığımı arttırıyor, bu da beni daha fazla çalışmak için güdülüyordu. Kısa bir süre içinde gıpta ve kıskanç bakışların atış menzili içine girmiş ama sonunda şirketin yönetici koltuklarından birine kurulmayı başarmıştım. Hırsımı çok iyi kullanan üst yöneticiler ödül adı altında beni kıtalararası maratonlarda koşturmaya başlamışlardı. Öyle ki çoğu zaman uçaklarda uyuyor, uyandığımda hangi ülkede, hangi zamanda bulunduğumu başkalarına sorarak anlayabiliyordum. Dinlenmeyi ayıp olarak değerlendiriyor, lux cruise gemilerde yapılan bayi toplantılarını tatil yerine sayıyordum.
Şirketin Çin bölge müdürlüğüne yükseldiğim zaman orta yaşlara gelmiş, vücudum ve beynim kendime dikkat etmem gerektiğinin işaretlerini vermeye başlamıştı. Ama başarı hırsı gözlerimi öylesine kör etmişti ki bu işaretleri görmemekte ısrarla direniyordum.
Bir akşam Çinli müşteri ve bürokratlarıyla iş yemeğinden sonra, salondaki bütün Çinlilerin önünde saygıyla eğildikleri yaşlı bir yönetici ile çay içerken başarılarımdan övgüyle söz etti.
Ardından "Hayattaki en değerli başarı sağlıklı kalabilmektir. Beden ve ruhunuzu ödüllendirmelisiniz." diyerek bilgece gülümsedi. Ceketimin iç cebindeki kartvizitlerimin titrediğini hissetim. Tıp tıp atıyor, sanki: “senin ödülün benim" diyordu. Bu kadar genç bir yaşta global bir şirketin Çin yöneticiliğine yükselmiştim. Bundan daha büyük ödül olabilir miydi?
Gece yatağa yattığımda göğsümde yine o tıp tıpları hissettim. Elimi üzerine koydum. Kalbim deli gibi çarpıyor, nefes almakta zorlanıyordum. Göğsümün üzerindeki filin ağırlığına rağmen uyuşan kollarımı son bir güçle zorlayarak resepsiyonu arayabildim.
Gözümü açtığımda yine hangi ülkede, hangi otelde olduğumu anlamaya çalıştım. Dehşetle fark ettim ki otel değil bir hastane odasındaydım. Kalbim, hırsım karşısında yenik düşmüştü.
Bir hafta kadar sonra doğduğum ama liseden sonra hiç uğramadığım şehrimdeydim. Yine bir otel odasındaydım. Kalbimin de kartvizitimin de tıp tıplarından uzakta, kurnadan damlayan suların şıp şıplarıyla baş başaydım. Vücudumu saran termal su ile kendimi yenilerken beynimin içinde yaşlı Çinli’nin sözleri yankılanıyordu:
“Hayattaki en değerli başarı sağlıklı kalabilmektir. Beden ve ruhunuzu ödüllendirmelisiniz.” Şimdi en büyük başarımın keyfini çıkartıyor, ilk kez kendimi ödüllendiriyorum.
Teşekkürler Çinli dostum, teşekkürler sevgili bedenim ve teşekkürler Oruçoğlu.